Metin Külünk, 27 Nisan'ı işaret Etti.
Metin Külünk, 27 Nisan'ı işaret Etti.
Külünk;
“Batı dünyası güçlü olmak için iki büyük hedeften vazgeçmemiştir.
Birincisi, Yer altı ve yer üstü doğa kaynaklarını yönetmek ve sömürmek.
Bunun için dünyanın tüm kıtalarını güç alanı olarak belirlemiş ve her yöntemi meşru görerek bu kıtalarda askeri, politik, ekonomik, kültürel operasyonlar yürütmüştür. Batı, Türkiye’ye bu sömürge ağında “köprü ülke” ve “taşeron kazancı” görevi biçmiştir.
Bu görevi yerine getirecek kadroları, sosyal grupları da içimizde örgütlemiştir.!
Darbe teşebbüsleri öncesine ve sonrasına bakınca; bu kadroların, sosyal grupların kimler olduğu çok net görülecektir.!
İkincisi, insanlık tarihinin en büyük aklı ve kültürü olduğunu tüm dünyaya benimseterek, insan zihnini ve duygusal dünyasını kendisine benzeterek; sömürge ağına karşı oluşabilecek kültürel, ideolojik ve milliyetçi hareketlerin önünü kesmek istemiştir.
Bu bağlamda Batı dünyasının ilan ettiği en büyük tehdit İslam olmuştur.
İslam hakkında,
Milletimizin dindarlığından kimlerin hoşlanmadığı ve Anadolu Müslümanlığını boğmak için örgütlenmiş sahte dinci ve dindar tiplerini kimlerin darbe için malzeme yaptığını bir hatırlayalım!
Bazı askerlerin,
yargı mensuplarının,
iş adamlarının,
medya patronlarının “profesyonel provakatörler” olarak bu ülkeye neleri reva gördüklerini 28 Şubat sürecinde hepimiz gördük!…
Bugünlerde emekli amiraller üzerinden oynanan oyunun yukarıda dikkatinize arz ettiğimiz Batı destekli operasyonlardan bir yenisinin daha devreye sokulduğunu bilmeliyiz!…
Üstelik yeni bir hazırlık içinde olmadıklarını düşünemeyiz.
Ülkemiz üzerinde operasyon yapanların kendilerini “Atatürkçü”, “Çağdaş”, “Modern”, “Evrensel” etiketiyle tanıtmaları bildiğimiz ve artık yutmadığımız “maskeli balo” tadındaki provakasyonlardır.
Bu maskelerin kullanılmasının arka planını birlikte görelim:
Osmanlı
Batı dünyasının kendi güç hedefine yönelik en büyük tehdit görülmüş; Osmanlının yıkılışından sonra
Anadolu’da kurulan Türkiye Cumhuriyetinin de Batının hedeflerine hizmet etmesi için İslam ile sorunu olan bir ideoloji ve Sömürge ağının geçiş ülkesi olarak da bağımlı bir taşeron ileri karakolu olması arzu edilmiştir.
Kurtuluş savaşı koşulları ve Cumhuriyetin kuruluş imkanları içinde başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere Türkiye Cumhuriyetinin kurucu aklı ve kadrosu Batının bu güç hedeflerine hizmet etmemek için her türlü çabayı göstermiştir.
Ancak yeni Cumhuriyetin iradesini zayıflatmak için Batı dünyası Gazi Mustafa Kemalin son yıllarında ve vefatından sonra İnönü döneminde hızlandırarak, iki büyük hamle, örgütlenme içine girmiştir.
Birincisi “Kemalizm” adıyla bir ideolojik harekat oluşturarak; “Atatürk’ü esir almak” yoluyla ve onun gerçek misyonunu dönüştürerek İslam’ı Batının emrine vermek.
Bunun için bulunan parola “İrtica” kavramıdır ve halkın özündeki İslam bu kavrama yedirilerek Kemalistlerin elinde oyuncak olan bir dindarlık planlanmıştır.
İkincisi, Batı çıkarlarına teslim olmayan, talimatlara direnen bir hükümet ortaya çıktığında; bu hükümeti Laiklik, Demokrasi, Cumhuriyet maskesi altında “ülke elden gidiyor!…” iddiasıyla “Darbe” yaparak düşürmek; ardından da “Dünya ile uyum!”, “Çağdaş dünyadan kopmamak!”,
“Evrensel ve küresel değerleri yaşatmak!” kampanyalarıyla sözüm ona Batının sömürdüğü doğa kaynaklarından pay alacağı umuduyla ülkeyi teslim etmek!…
Türkiye’deki bütün darbelerin arka planı ve hedefi bu fotoğraftan ibarettir.
Kemalizm ve Atatürk maskesini kullanan kesimlerin niyet ve hedefleri de bu fotoğraf içinde Batı ile aile fotoğrafı vermektir.
Peki 15 Temmuzda milletin verdiği aile fotoğrafı tekrar poz vermeye hazır mıdır?
103 Amiralin gece yarısı bildirisinde kamuoyu nabzını yoklamak amaçlanmıştır. “Nabız yoklamak” diyoruz; çünkü 15 Temmuzda Batı dünyasının karşılaştığı bağımsız, özgür halk iradesinin cesaret tablosu;
bu topraklardaki kuvai milliye ruhunun canlı kaldığının en büyük delili olmuştur.
Muhtıra, Darbe sevicileri yeni şanslar örgütlerken; acaba 15 Temmuz ruhunun ve iradesinin kaybolduğunu mu düşünüyorlar?
Nisan ayı içinde 27 Nisan 2007 gece yarısı bildirisini ve aynı aklın mesajı niteliğinde başka bir provakatif hamle için hazırlık yapma ihtimallerini düşünebilmeliyiz bunu düşünürken Milletimizin uyuduğuna mı ihtimal veriyorlar acaba?
Yoksa ABD seçimi sonrası malum zatın planı mı devrede ve taşeronlar devrede?
Acaba Montrö, Kanal İstanbul etkileşimi kurgulanarak “Erdoğansız Türkiye Kanalı” mı deneniyor.
Millet ittifakı bunun neresinde?
Batı, 15 Temmuzda tanık olduğu milli iradenin en büyük örgütlenmiş heyecanının Erdoğan’ın liderliği olduğunu görmüştür. Bu nedenle Batı için “Erdoğan’sız Türkiye” demek “Af dileyecek bir ülke ve tekrar eski Türkiye’ye dönecek Batıcı kadrolar” imkanına kavuşmaktır.
Kuşkusuz Batı, bu imkana kavuşmak için “Erdoğan Diktatör”, “Düşmanlarını çoğaltan Türkiye”, “Laiklik ve Demokrasi karşıtı iktidar”, “Atatürk Türkiye’sinden uzaklaşma” gibi karapropagandalar yürütecektir.
Bu kara propagandaları yürütecek ülkemizde partiler, gruplar bulacaktır. Çünkü üretmeden Batı dünyasının sömürge kaynaklarından kazanç elde etmek isteyen ve özde İslam ile sorunu olan gruplar, kesimler bulmakta zorluk çekilmeyecektir.
Bu kesimlerin ortak paydası ise “Atatürk istismarcılığı” ve “Milletin iradesi olmayan Cumhuriyet tarifleri”dir.
Bildiri yayınlayan amirallerin de dili ve çağrıları tam da bu istismarcılığı ve niyeti betimlemektedir.
Aziz halkımızın dikkatine, vicdanına arz ediyorum!
Türkiye Batının sömürge ağının köprü ülkesi olmayı reddetmektedir.
Sömürgeden pay almak adına Müslüman coğrafyaya ve insanlık umuduna ihanet etmeyi reddetmektedir.
Batının İslam olan sorununu ve sorunlu dilini sineye çekmeye niyetli değildir.
Türkiye, reddettiği Batı rollerine inad, diklenmeden dik durduğu bu onurlu ve umut veren rolünden rahatsız olan, teslimiyetçi ve korkak ruhlu kişilerin, grupların kara propagandalarına,
provokasyonlarına farklı zamanlarda fakat aynı aktör tipleriyle şahit olmuştur.
Nitekim,
75 yıldır Türkiye’nin Batının ekseninde kalması için, ileri karakol rolünü uygulaması için
Atatürk maskesi ile
Kemalizm dayatması millete ait olan cumhuriyetin milletsizleştirilmesi anlaşılmadan 27 mayıs bildirileri anlaşılmaz.
Möntrö Bildirisi anlaşılmaz.
Möntrö Bildirisi, Möntrö’yü kullanarak doğrudan devleti, halkı tehdit esaslı hedef olarak bir kez daha 15 Temmuzda başarılamayan Erdoğansızlaştırma sürecini tamamlama için atılan adımın ta kendisidir.
Hedef Erdoğandır.
Çünkü Erdoğan İslam ile sorunu olan ve sömürge ağında köprü rol alan zihniyete ve örgütlenmeye en büyük darbeyi vuran milli liderdir.
Nitekim,
İstanbul Sözleşmesinin iptal edilmesi,
Ayasofya Camii’nin ibadete açılması,
Milli Savunma Üniversitesinin yönetmenliğinden irtica talebinin kaldırılması Türkiye’yi 75 yıldır kendi ileri karakolları gören Emperyalist unsurları ve içerideki işbirlikçilerini ciddi rahatsız etmiştir.
Bu rahatsızlık daha da ötede Türkiye’nin milli gemi projesi, Pakistan ile atılan savunma sanayindeki adımlar, Atmaca güdümlü mermisinin üretimi, denizaltı ve savaş gemilerimizin kendi tersanelerimizde üretilir hale gelmesi, milli denizaltı projesi adımlarının atılması,
Türkiye’nin gücünün daha da yükseliyor olması ve de mühimmatta savunma sanayinin her alanında dış güçlere tutsak olmaktan kurtulma yolunda millileşme adımları biliyoruz ki 12 martı,
27 Mayıs’ı,
12 Eylül’ü,
28 Şubat’ı yaptıranları ve yapanları ciddi anlamda rahatsız etmektedir.
14 yıl evvel yine aynı rahatsız olan çevreler gece yarısı sahip çıkmadıkları bir bildiriyle demokrasiyi rafa kaldırma milletin iradesine set çekme seçilmiş hükümeti devirme yolunda adım atmışlardır.
O bildiriyi okuduğunuzda da yine laiklik ve irtica paranoyası her zaman duyduğumuz halkın dini duygularının istismar edilmesi ve de devletine sadık milletin evlatlarını devlete meydan okuyormuş gibi tarif edilmeye çalışılarak
Türkiye’nin bağımsızlıkçı politikalarından duydukları rahatsızlık ve tekrar devleti ele geçirmek için atacakları adımların şifresiydi.
Aradan 14 yıl geçtikten sonra Möntrö’yu kullanarak tekrar harekete geçtiler ve tekrar Atatürk’ün arkasına saklanarak doğrudan bir gece yarısı bildirisi ile biz ölmedik kaybolmadık buradayız dediler.
Hedefleri neydi? Hedefleri doğrudan Erdoğan’dı.
Şimdi 27 Nisan geliyor.
Acaba 27 Nisanda da Montrö’den öte doğrudan Sayın Cumhurbaşkanımızı hedef alacak izledikleri strateji itibariyle Sayın Cumhurbaşkanımızı yalnızlaştırarak çökertmeyi hedefleyen bir yerlerde bir hazırlık olabilir mi?
Biden sonrası Rand Corpıratıon’ın tarif ettiği muhalefet modellemesi ile birlikte sivil unsurların içiresinde halen darbeci ve işgalci akıllarını terk etmemişlerin hazırlık içinde oldukları bir planları var mı?
Ne dersiniz?
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.