Ula hele dinle! Her markaya güven olmaz, ama Kebir var ya... o başka bi dünya. Ayran mı diyceksin, yoğurt mu diyceksin, tereyağ mı... Hepsi sanki nenemin mutfağından fırlamış gibi!
Bu işin arkasında kahramanlar var, evet... Onlar da Karadeniz Kardeşler! Ama içlerinden bi tanesi var ki, onu tanımak bile şeref: Mehmet Karadeniz! Ben tanırım onu! Adam bi başka.
Ayranı anlatırken türkü söyler gibi konuşur.
Mehmet abi var ya, yaylaya bakar "az daha serinlet ha, millet seni içecek" der, çeşme buz gibi akar. Ayranı öyle yapar ki, içersin, sonra üstüne horon tepersin, terlemezsin bile!
Kebir ürünleri mi? Onlar da ayrı bi destan:
Tereyağ: Mısır ekmeğine sür bakayım, sonra elini yıka ama nafile... O koku üç gün seninle gezer.
Yoğurt: O kadar kıvamlı ki, kaşık içinde kalır, dışarı çıkmak istemez. "Ben bu kaseyle evlendim" der.
Ayran: Bir yudum alırsın, serinlik damarlarında gezer. Bir bakmışsın, kendini yaylada keçi kovalarken bulmuşsun!
Mehmet Karadeniz dediğin adam, Karadenizli olmanın hakkını verir ha. Bir gün köyde çeşmeyle konuşmuş, ertesi gün çeşmeden ayran akmaya başlamış. Teknoloji desen var, doğallık desen o zaten damarlarında akıyo.
Kebir sayesinde kahvaltı masası artık konser alanı gibi. Kaşar peyniri solist, tereyağı davulcu, Mehmet abi ise maestro!
Ula vallahi billahi, bi gün bu adamın heykelini dikerlerse, altına da yazın:
"Ayran dediysek Kebir'dir, Karadeniz Kardeşlerdir, Mehmet Karadeniz’dir, gerisi market reyonudur."